16 Mart 2018 Cuma

Kuyucaklı Yusuf Roman İncelemesi

KUYUCAKLI YUSUF ROMAN İNCELEMESİ


ÖZETİ:
   Yusuf, Kuyucak’ta doğmuştur. Bir gün, köylerini haydut­lar basmış, bütün ailesini öldürmüştür. Daha çocuk yaşta o-lan Yusuf bu olaydan sonra kimsesiz kalakalmıştır. Kazanın iyi yürekli kaymakamı köyde tek başına sefil hâlde kalan Yu­suf’a acımış, onu evlat edinmiştir. Bundan sonra Yusuf’a her­kes doğduğu yerden ötürü Kuyucaklı Yusuf demeye başla­mıştır.
Kaymakam, Yusuf’a babalık yapmaktadır. Kaymakam’ın Kuyucaklı Yusuf‘tan az küçük Muazzez adında bir kızı vardır. Muazzez ve Yusuf kardeş gibi büyümeye başlarlar. İkisi aynı okulda o-kumaya başlar. Yusuf oldukça zekidir. Fakat küçük yaşta ya­şadığı olumsuz tecrübeler, dış etkiler onu dış dünyaya karşı sert, acımasız yapmıştır. Bu yüzden okuyamaz. Bir yandan da kaymakamın eşi Şahende Hanım, Yusuf’a üvey annelik yapmakta, onu hiç sevmemekte, fırsat buldukça onu hırpala­maktadır. Bu ruh hâli içinde Yusuf büyür, yetişkin bir insan olur.
Yusuf büyüdükçe Muazzez’e karşı derin hisler beslemeye başlar. Muazzez onun üzerine titrediği bir varlık olur. Muazzez’i bütün kötülüklerden korumaya çalışır. Şahende Hanım’a hiç güvenmemekte, onun kızına dahi kötülük yapabileceğini dü­şünmektedir.
Yusuf ve Muazzez bir gün bayram yerine giderler. Kasa­banın külhanbeyi, hovardalığıyla ün salmış Şakir, Yusuf’un yanında Muazzez’e laf atar, ona sarkıntılık yapmaya kalkar. Bunun üzerine Yusuf onu oracıkta döver.
Şakir, bunu hiç unutmaz. Çok zengin olan Muazzez’i el­de ermeyi kafasına koyar. Çünkü her dediği olmuştur şimdi­ye kadar. Bir düzen kurar. Muazzez’in babası kaymakamla kumara oturur, onu borca sokar. Borcuna karşılık Muazzez’i ister ondan. Kaymakam mecburen kabul etmek zorunda ka­lır.
Bunu öğrenen Yusuf, bakkala gider. Kaymakamın borç­landığı parayı bakkaldan alır ve Şakir’e öder. Muazzez, bu se­fer de bakkalla evlenmek zorundadır. Düğün günü, Muazzez’i elde etmeyi kafasına koymuş olan Şakir, kaza süsü vererek bakkalı öldürür. Çok güçlü olduğu için ceza almaktan da kur­tulur. Muazzez’in ailesine şantaj, baskı yoluyla Muazzez’i ver­melerini söyler.
Bütün bu gelişmeler olurken Yusuf içten içe Muazzez’i çok sevmektedir. Fakat fakir olduğu ve Şahende Hanım onu sevmediği için duygularını hiç dile getiremez. Sadece Muaz­zez’i kötülüklerden korumaya çalışır. Bir gün, Muazzez, Yu­suf’a açılır. Onu çok sevdiğini itiraf eder. Yusuf çok şaşırır. As­la ümit edemeyeceği hayali gerçek olmuştur.
Şahende Hanım, bu durumu öğrenir. O, Yusuf’la evlen-dirmektense kızını zengin Şakir’le evlendirmeyi tercih etmek­tedir. Kızını Şakir’le buluşmaya zorlar. Bunun üzerine Yusuf ve Muazzez komşu köylerden birine kaçar ve orada nikah­lanırlar.
Şahende Hanım, bunu hiç affedemez. İçi intikam arzu­suyla dolmuştur. Kaymakam ise çok memnundur. Kendi elinde büyüyen Yusuf’un kızına iyi bakacağından emindir. Kay­makam, onlara yardım da eder. Damadına iş verir, evlerinin kurulmasına yardım eder.
Bir gün, kaymakam kalp krizi geçirir ve ölür. Yusuf’la Muazzez’in çok mutlu giden evlilikleri bunun üzerine gölgele­nir. Onlara kol kanat geren kaymakam ölünce, Şahende Ha­nım ve Şakır içlerinde büyüttükleri kini kusmaya başlarlar. Yusuf’u gezici köy tahsildarlığına verdirirler.
Yeni kaymakam da Şakir ve Şahende’nin elinde bir ma­şadır. Yusuf gidince, Şahende evini içki ve eğlence merkezi yapar. Kızını da intikam hırsından dolayı fuhuşa iter. Olay her yerde duyulur. Dedikodu Yusuf’un da kulağına gelince Yusuf köye döner.
Yusuf, köye gelince feci durumu gözleriyle görür. Karısı kötü emellere alet olmaktadır. Şahende’yi, Şakir’i ve Kaymakam’ı öldürür. Karısı da ağır yaralanır. Karısını alıp şehrin dışına gider fakat karısı da ölür. Karısını bir çukura gömdük­ten sonra ortadan kaybolur.



ÇEVRE (MEKAN İNCELEMESİ)
Romanda olaylar, Anadolu’da, Nazilli yakınlarındaki Kuyucak Köyü’nde başlar, kısa süre Nazilli’de devam eder ve büyük bir bölümü de Edremit’te geçer. Kuyucak Köyü ve Nazilli’nin yapıtta fazla bir önemi yok, olayların geçtiği asıl çevre Edremit kasabası.
Sabahattin Ali, yeri düştükçe kasabanın dışını; doğayı, yeri geldikçe de içini; evleri, değirmeni, Çınarlıçeşmeyi, şadırvanı ve yaşlı çınarıyla kasaba meydanını, kahveyi, bayram yerini betimliyor. Böylece tipik bir Anadolu kasabası çiziyor romanda. Bütün bunlar Anadolu’daki yerel yaşamın tipik mekânları ve güçlü bir gözlemin ürünü olarak romanda yerlerini alıyorlar ve kuşkusuz kasaba yaşamını daha gerçekçi kılıyorlar.
Bunlar bir yana, Kuyucaklı Yusuf‘ta çevreyi de romantik felsefeye uygun olarak doğal ve yapay çevre diye ikiye ayırmalı: Kasabanın içi evleri, kahvehanesi, toplumsal kurumlarıyla yapay çevreyi; dışı ise zeytinlikleri, bahçeleriyle doğal çevreyi oluşturmaktadır. Daha önce de değindiğimiz gibi doğa, temizliğin, masumiyetin, özgürlüğün ve huzurun; kasaba ise kirliliğin, bozulmuşluğun, ölümün, eşitsizliğin, kulluğun simgesi.
Bir başka dikkat çeken nokta da yapıttaki bütün öldürme ve yaralama olaylarının hep kasabanın içinde, bu kirli yapay çevrede meydana gelmesi: Yusuf’un anne ve babasının öldürülmesi, Ali’nin vurulması, Yusuf’un yaralanması, Selahattin Bey’in ölümü, Yusuf’un eşraf ve bürokrata kurşun yağdırması hep bu çember içinde olur. Bunlardan ancak Muazzez evde yaralanmasına karşın, doğanın kucağında can verir. Üstelik Yusuf onu kasabanın dışında, doğada kendi elleriyle toprağa gömer.

ZAMAN

Kuyucaklı Yusuf‘ta olaylar 1903′te yağmurlu bir sonbahar gününde başlar ve seferberliğin ilânı(1914)ndan hemen sonra biter. Buna göre romanda 11 yıllık bir zaman dilimi söz konusudur. Tarihsel anlamda Meşrutiyet’in ilânı, Balkan Savaşı ve seferberlikten romanda kısaca söz edilir ve bunların Anadolu’daki yansımaları üzerinde durulur.
Romanda dikkati çeken bir başka nokta çoğu kötü olayın sonbahar ya da kış mevsiminde ve genelde de akşam geçmesi: Yusuf’un anne ve babası sonbaharda bir gece öldürülür; Yusuf, bir kış akşamı yaralanır Kübraların evinde(s. 37); Selahattin Bey, bir kış gecesi kumarda kaybeder (s. 48); Ali öldürüldüğünde bahar yaklaşmaktadır (s. 97); Yusuf, eşraf ve bürokrata bir kış gecesi kurşun yağdırır ve Muazzez de karlarla kaplı bir kış gecesi ölmüştür (s. 231). Bütün bunlardan yazarın kötü olaylar için genelde sonbahar ve kış mevsimini ve karanlığın bastığı vakitleri seçtiği söylenebilir. Belki de romantik anlayıştan kaynaklanır bu seçim.

DİL ve ANLATIM (ÜSLUP)

Romanda olaylar, bu olayların tanığı üçüncü tekil kişi ağzından anlatılıyor. Anlatıcı kimi kez, “…evvelce de söylediğimiz gibi..” (s.47), “…anlatacağımız gecenin ertesi günü…” (s.88), “İleride anlatacağımız hâller yüzünden…” (s.109), “Bundan sonra anlatacağımız şeyler…” (s.232) gibi deyişlerle kendini açığa vuruyor. Hatta kendince yorumlarda bulunuyor; en çarpıcı örnekse evlilikle ilgili düşünceleri aktardığı bölümler (s. 12-14).
Anlatıcı, eşrafın zorbalığı altında ezilen halktan yana olduğunu saklamıyor ve kullandığı anlatıcı stratejisiyle okurda acıma, sevgi, nefret ve isyan duyguları uyandırarak onun da aynı görüşleri ve tutumu paylaşmasını amaçlıyor. Başka bir deyişle anlatıcı ile okur arasında bir özdeşleşme söz konusu. Beri yandan anlatıcı, romanın bildirisini somutlaştıran bir de olumlu kahraman sunuyor okura: haksızlığa ve zülme isyan eden, yoksul, dürüst bir genç.
Romanda yazar, dönemine göre sade bir Türkçe kullanmış, cümleler düz çoğunlukla. Bir bütün olarak bakıldığında diyalogların fazla olmadığı, konuşmaların kısa cümlelerden oluştuğu, romanın genelde anlatma ve betimlemelerle örüldüğü dikkati çekiyor.
Bir anlatım özelliği olmamakla beraber kimi konuşmalarda, Ege yöresine özgü bir ağız kullanıldığı görülüyor. Örneğin bir köylünün, Yusuf ile Kübra’nın kaçtıklarını kaymakama söylerken “Candarmaya hacet yok beyim, zati ben de… “(s.155), “Yerimi nideceksin, bey?..” (s. 155), “Bunu diyivermek için., “(s. 155) şeklinde konuşması gibi.
Sabahattin Ali dili iyi kullanan bir yazar, arı bir dille yazmakla beraber, doğa betimlemelerinde daha sıkça görüldüğü üzere sanatkârane bir anlatım kullandığı dikkati çekiyor.



2 yorum:

Kuyucaklı Yusuf'a dair

Kuyucaklı Yusuf'a dair...